![]() Erik Wijk, ÖLDÜREN REKABET, Irakta yeni liberal savaş
+ Yusuf Küpeli, Irakta yeni liberal savaş başlıklı metin ve insani duyarlılıkları olmayanlarla ilgili not Tüm güzel sözlerin, ezberlenmiş teorik lafların sahibolamayacakları gerçek güç, yaşanan kötülükler karşısında duyulabilen insani acıda gizlidir. Yaşanan kötülükler, tüm bu kötülükler karşısında acı duyabilen insanların yenilemez güçleriyle aşılacaktır... |
Irakta yeni liberal savaş başlıklı metin ve insani duyarlılıkları olmayanlarla ilgili not
Aşağıdaki sözkonusu metin Irakta yaşanan tüm karanlık cinayetleri, korkunç kitle katliamlarını ve talanı açıklıyor olmasa da, ve yine bu satırları yazana göre bazı hatalı yorumları içeriyor olsa da, çok önemlidir ve okunmaya değer. Yazı önemlidir, çünkü, sözkonusu korkutucu gerçekler bir İsveçli tarafından Irakın işgalini memnuniyetle karşılamış olan bir yayın organında yazılmaktadır. Metnin yayınlandığı günlük büyük Aftonbladet gazetesi iktidardaki Sosyaldemokrat İşçi Partisi (SAP) yanlısıdır ve aynı partinin başında olan başbakan, ABD politikalarının izleyicisi olarak bilinmektedir. Tüm bu nedenlerle böyle bir yayın organında aşağıdaki gerçeklerin ifade edilmeleri önemli bir olaydır.
Fallucaya yönelik saldırı ve katliam olaylarının birkaç kiralık askerin vahşice öldürülmüş olmalarına bağlanması, bu satırları yazana göre metnin yazarının görüş açısının sığlığı ile ilgilidir. Kiralık askerlerin aşağıda anlatıldığı biçimde öldürülmüş olmalarının Fallucaya yönelik saldırı da belli etkileri olabilir ama, bu olay kesinlikle asıl neden olamaz. ABD yönetimi ve genelkurmayı için kendi paralı askerlerinin bir değerleri olmadığı gibi, sözkonusu kiralık askerlerin hiç değerleri olamaz. Olayla ilgili iki yıl önceki yazılarımda da altını çizmiş olduğum gibi, Fallucaya yönelik Amerikan saldırısının ve katliamının asıl nedeni, kentin direnişin merkezlerinden biri olmasıdır. Bundan da önemlisi, Fallucanın Suriye ve Ürdünden gelip Bağdata uzanan stratejik anayolu kontrol etmesidir. ABD askeri komutanlığı, silah, cephane ve insan ikmali yapıldığını düşündüğü bu yol üzerinde tam denetim kurabilme ve Fallucada sürüp gitmekte olan direnişi vahşice ezme amacıyla kente kitle imha silahlarını da kullanarak saldırmıştır. Amacı, mümkün olduğu kadar çok insanı öldürerek dehşet yaratmak, evleri ve kamu binalarını yıkarak kenti yaşanamaz hale getirmek ve sağ kalanları da göçe zorlamaktı. Aşağıdaki metinde belirtilmemekle birlikte, kente saldırı sırasında, uluslararası anlaşmalarla yasaklı olan kimyasal silah ve kitle imha silahı katagorisi içindeki fosfor bombaları da kullanılmıştır. Kanıtlanan bu gerçek, ABD askeri komutanlığı tarafından da kabullenilmiştir. Belki de korkuyu yaymak için sözkonusu gerçeği rahatça kabuletmişlerdir... Bağdat'a giden ana yolu denetleyen Al Falluca saldırısını, yine aynı yol üzerinde stratejik bir konumu olan Ar Ramadi'ye yönelik saldırının izleyeceğini olayın hemen ardından yazmıştım. Ve bu da gerçek oldu... (bak: Söze gerek yok- işte Felluce! Yerde "yangelip yatan" cansız yaşlı kadın ve işgalci tankı... + Yusuf Küpeli, Al Felluceye yönelik yıkım ve katliam daha büyük saldırıların ilk işaretidir ve en büyük tehlike Pentagonun ölçüsüz terörizmidir )
Aşağıdaki metin, ABD kültürünün ve propogandasının derin etkisinde olan Batılı bir ülkenin yayın organında, ABD yanlısı politik iktidarı destekleyen bir yayın organında basılmış olması nedeniyle özel olarak önemlidir. İşgalin üzerinden geçen üç senenin ardından insanların düşüncelerinin nerelerden nerelere gelmiş olduğu bu yazı sayesinde bir parça da olsa anlaşılabilmektedir... Batılı sıradan aydınlar arasında bile ABD yönetimine yönelik böyle tepkiler gelişirken, üç paralık kariyer ve yarar uğruna yurdunu satanların anlaşılması zor iğrençlikleri de bir kez daha insanın miğdesini kaldırmaktadır. Bu ne ölçüde derin bir ahlaksızlık ve utanmazlıktır ki, yıllarca özgürlük savaşçısı ve sosyalist vs. rolü oynamış biri işgal altındaki ülkesinin cumhurbaşkanı rolünde Pentagonun kurduğu sahneye çıkabilmekte, diğeri dışişleri bakanı rolünde sahnede cirit atmakta, bir diğeri farklı rollerde aynı sahnede oyuna katılabilmektedir. Ve tüm bu vıcık vıcık yapışkan kirli tipler, ülke halkını vahşice katleden, Irakın tüm değerlerini yağmalayan işgalcilere kuyruklarını sallayarak yalanabilmektedirler... İnsani sıcaklığını çoktan yitirmiş yüreklerinin derinliklerine işlemiş tarifsiz korkularıyla panik halinde işgalci güçlerin Irakı terketmemesi için çığlıklar atmaktadırlar...
Batılı duyulmamış bir aydına ait olan aşağıdaki yazı, bazı Türkiyeli aydınları da akla getirmektedir ister istemez... Zengin tekelleşmiş renkli basının baş köşelerini astronomik maaşlarla kapmış olan ve demokrat, liberal, insancıl maskeleri ile hergün aralıksız her konuda okuyucularına akıl ve ahlak dersi veren bu tiplerin derin ötesi ikiyüzlülükleri -aşağıdaki metinle birlikte- akla gelmektedir. Aşağıdaki metinle birlikte, renkli basındaki aynı kişilerin, Yağma Hasanın böreğini kaçırmayalım, aman Iraka girelim, işgale ortak olalım!, çığlıkları ve bu saldırgan çığlıkları ile demokratlık ve insancıllık maskelerini nasıl bağdaştırabildikleri akla gelmektedir. Ve geldikleri yere ulaşabilmek için edinmiş oldukları sürüngen ahlakıyla davranan bu kişilerin, yüreklerinde en ufacık bir insani sıcaklık taşımayan tüm bu tiplerin kötülükler karşısındaki duyarsızlıkları, acımasızlıkları, insan olan insanlar için kolay anlaşılamamaktadır...
Kısa süreler içinde yaşanan ve birçok insanı şaşkına çeviren bu alabildiğine büyük duyarsızlıklar, kaypaklıklar, ikiyüzlülükler, çokyüzlülükler, insan soyuna yönelik inanılması güç ihanet örnekleri, belkide hiçbir çağda olmayan derin bir karamsarlığı günümüzde beslemektedirler. Yine de insan olan insanlar, baktığını görebilen insanlar, derin bir açgözlülüğün ve fırsatçılığın gözleri kör eden gözlükleri ile olaylara bakmayan insanlar, yaşananlar karşısında acı duyabilmektedirler. Ve bu derin insani acı, kişinin ruhunu karartan, derin umutsuzluklara kaynaklık eden, insanı insanlığından utandırtan tüm kötülüklerin delinip geçilebilmesi için gerekli gücün de kaynağı olabilmektedir. Acıdan umut ışığı ve mücadele gücü doğmaktadır... Tüm güzel sözlerin, ezberlenmiş teorik lafların sahibolamayacakları gerçek güç, yaşanan kötülükler karşısında duyulabilen insani acıda gizlidir. Yaşanan kötülükler, tüm bu kötülükler karşısında acı duyabilen insanların yenilemez güçleriyle aşılacaktır...
Yusuf Küpeli 25 Mayıs 2006
|
Erik Wijk
USA Nisan 2003de Irakı işgalettiği zaman, umulan ülkeyi yeni liberal bir cennete dönüştürmekti. Alabildiğine düşük tutulan vergiler ve özgür yatırımlarla pazarı bu eski Arap diktatörlüğü için mükemmel bir eş haline getirebilme hesabı yapılmıştı.
Günümüzde artık mobil telefonların ve parabol denizinin gerçekten arttığını bilmemize karşın, geriye kalan tüm diğerleri yeni liberal şiddetin kederli haberlerinden başka birşey değildir. Güneyin sakin Şia kenti Basrada saat başı bir kişi öldürülmektedir ve artık polis cinayetleri araştırmaktan vazgeçmiştir. Son yıl içinde ABDnin hava bombardımanları ortalama iki kat artmıştır ve sırasıyla Sünni bölgesinin tüm kentlerinde sistematik bir soykırım sürüp gitmektedir. Aynızamanda ABD güçlerinin kayıpları da artmaktadır. Elektrik ve içme suyu yokluğu hissedilen maddelerdir. Elektrik ve telefon santralları halen harabe durumundadırlar. Hastahaneler alabildiğine yoksul, sefil bir görüntü vermektedirler. Birleşmiş Milletlerin son araştırmasına göre, dört Iraklı çocuktan biri yetersiz beslenmektedir.
Irakta işsizlik yüzde 60 civarındadır. Hafif silahlarla donatılmış sivillerden oluşan dini ve politik guruplaşmalar düzeni sağlama ve yönetim işini -paralele bir sistem içinde- işgal güçlerinin ellerinden devralmışlardır.
Politikacılar ve şirketler, kendi rekli utopya öğretileriyle mutlu olabilirler. Irak çok çok büyük bir iş alanıdır ve yabancı şirketler çiçek açmaktadırlar. Petrol holdingi/ şirketler topluluğu Halliburtonun 90 milyar Kronluk (9 milyar Doları aşkın) anlaşması iyi bilinmektedir. Şirketin eski yöneticisi ve ABD başkan yardımcısı Dick Cheney halen 150 milyon Kron (yaklaşık 20 milyon Dolar) değerinde şirket hissesine sahiptir.
Amerikalı vergi mükelleflerinin yüzmilyarları Iraka akıtılmaktadır. Bunların çoğu, 150 bin Amerikan askerinin bakımına, yeni devasa askeri üsler kurulmasına, daha birçok hapishaneler inşaatına ve Bağdattaki süper ABD elçiliğinin yapımına gitmektedir. Sadece bu süper elçilik binası beş milyar Krona (yaklaşık 800 milyon Dolar) malolmuştur. Bu yasasız ülkede Irakı yeniden inşa paraları -rüşvet batağındaki- Batılı şirketlerin ellerinde iz bırakmadan hesapsız biçimde buharlaşıp gitmektedir.
Anlaşılmış olacağı gibi en yüksek hızla gelişen tek sektör güvenlik işleriyle ilgili olandır. Daha doğru ifadeyle bu, kiralık askerlerin iş alanıdır. Sözkonusu branş, ABDden, Güney Afrikadan, Latin amerikadan ve dünyanın neresinden olursa olsun elit askerleri ve subayları içine çekmektedir. Politikacılar, tüccarlar ve dışarıdan gelen kalifiye işçiler, inanılmaz ücretler alan muhafızlara gereksinim duymaktadırlar ve paralar bir hiç uğruna harcanmaktadır. Bağdatın yeşil zon olarak adlandırılan bölgesini terketmek, tehlikeye atılmak anlamına gelmektedir.
Cumhuriyetçiler, aşırı sağcı Hıristiyan Erik Princenin sahibolduğu göreceli küçük kiralık asker şirketi Blackwatera (Kara Su) özel servetlerinden milyonlar akıtmaktadırlar. Sözkonusu kiralık asker şirketi, mevcut öldüren rekabet ortamında, dev holdingler hesabına hertürlü moral ve yasa dışı yöntemleri sonuna dek kullanmaktadır.
Blackwater adlı şirket Mart 2004de işe aldığı elit askerleri aldattı. Yaptığı anlaşmada onlara güçlü zırhlı araçlar vermeyi vadetmişti. Buna karşın şirket, her üç asker için bir zırhlı araç kuralını çiğnedi. Falluca ile ilgili bir görevde askerlerine kentin çevresinden giden güvenlikli yolu bildirmeyi de boşverdi. Ve 31 Mart günü dört kiralık asker iki sıradan binek otomobili ile doğrudan kentin ortasından sürdüler. Falluca halkı, sözkonusu olaydan bir gün önce İsrail helikopterlerinin roketleri ile öldürülmüş olan Hamasın tekerlekli sandalye mahkumu lideri Ahmed Yasin için büyük rahatsızlık duymaktaydı. Ve sözkonusu psikoloji içinde Amerikalı kiralık askerleri gören halk, bunların arabalarına ateş açtı. Askerler arabalarından çıkartıldılar, parçalandılar ve yakıldılar. Cesetlerden iki tanesi Dicle üzerindeki bir köprüye asıldılar.
Yukarıda açıklanan olay George W Bush tarafından düelloya davet olarak algılandı. Yüksek rütbeli bir Amerikalı subay, Fellucaya tekrar geleceğiz!, diyerek küfretti... Subay, kiralık askerleri öldürenleri avlayacaklarını söylemekteydi... Ve O, Bu acı dolu, tam ve alabildiğine korkunç olacak!, diye sözlerini bağladı.
Birkaç gün sonra Fallucaya yönelik ve 700- 800 kadar Iraklının yaşamına malolan ilk büyük saldırı başladı. Ölenlerin ezici çoğunluğu çocuklar, kadınlar ve yaşlılardı. Amerikalı keskin nişancılar en yüksek yapıların tepelerine yerleştirildiler ve farkettikleri hareket halinde olan her hedefe ateş ettiler. Hastahaneler saldırının hedefi olurlarken, yaralı taşıyan ambulanslara ateş edildi. Savaş kurallarının çiğnenmesi anlamına gelen Fallucaya yönelik bu saldırı biçimi, aynı yılın Kasım ayından çok daha büyük ölçüde yeniden tekrarlandı.
Patronlarının ücret ve anlaşma yenileme baskısı altındaki birçok kiralık asker çok kötü roller oynamaktadırlar. Bunun sonucu sivil halka yönelik katliamlar olmaktadır. Bizim oradaki yeni liberal savaşımız işte budur.
Şirketlerin çalışanlarına yönelik tavırları, ABD yönetiminin Irak halkına yönelik tavrı ile paralellikler içirmektedir. Para herşeydir, insan yaşamı ise hiçbirşey.
Yazarın dipnotu: Fallucada yaşanan olaya yönelik tavrın ardından, 2004 yılı içinde Blackwaterın cirosu yüzde 600 arttı.
İsveççeden türkçeye çeviren: Yusuf Küpeli
|
Yukarıdaki metin, İsveçin en büyük akşam gazatesi Aftonbladetin 24 Mayıs 2006 tarihli sayısının dördüncü ve beşinci sayfalarında yeralan Erik Wijk imzalı yazıdan çevrilmiştir. Aftonbladet, iktidardaki Sosyaldemokrat İşçi Partisinin (SAP) destekçisidir.
|